Sevgili okurlarım, okuyacağınız yazı, hikayelerimden birisidir.

İlhan, hayatın güçlükleriyle büyümüş bir adamdı. Binlercesi gibi. Yaşam ona çoğunlukla zor yanını göstermişti. Şu an 48 yaşındaydı. Çocukluğundan beri çalışmış, acıyla çok erken tanışmıştı. Anne ve babasının ikinci ve son çocuğuydu. İzmir’de yaşıyorlardı.
Annesi arka arkaya iki erkek çocuğu dünyaya getirmiş ve İlhan’ın doğumundan sonra iyice hastalanmıştı. Babası Kadir uçarı bir adamdı. Bencil, keyfine düşkün, kendi için yaşayan, ailesinin zoruyla evlenmiş birisiydi. Çocukları onun için önem taşımıyor, karısını da ona hizmet eden bir varlık olarak görüyordu. Aklı fikri bir yolunu bulup İstanbul’a kaçmaktaydı. 23 yaşında yakışıklı bir erkekti. Çocukluğundan beri bir arzusu vardı oyuncu olmak. Sinema ya da tiyatro oyuncusu olmayı çok istiyor, bu arzusuna karşı çıkıp, onu erkenden evlendiren ailesinden nefret ediyordu. Bir süredir saklı saklı para biriktiriyordu.
İlhan birinci yaşını doldurduğunda babası da ortadan kaybolup, onları terk etti. Zeynep iki çocuğu ile kalıverdi güçlüklerin ortasında. Kayınpederi vicdanlı bir adamdı, oğlunu evlendirdiği zaman onlar için almış olduğu ve geliniyle torunlarının oturduğu evi Zeynep’in üzerine geçirdi. Çünkü bir yıldır oğlundan haber yoktu. Zeynep’in anne ve babası, kendi yağı ile kavrulan yine de kızlarına yardım etmeye çalışan insanlardı. Ne de olsa bu evliliği onlar istemiş, kızlarını zorlamışlardı. Üstelik Zeynep hastaydı. Buna çok üzülüyorlardı. Kızlarının başını yakmışlardı. Zeynep’in hamilelikleri ve doğumları çok zor olmuş, kalbiyle ilgili bir sağlık sorunu yaşamaya başlamıştı. Talihsiz kadın, yaşadığı olayların ağırlığına daha fazla dayanamadı ve ilhan 5 yaşındayken bu dünyadan göçtü.
İlhan ve ondan bir buçuk yaş büyük ağabeyi Gürhan annesiz ve babasız bir yaşamda hayat mücadelesine küçücük yaşlarında başladılar. Gürhan’ı babaannesi, İlhan’ı ise anneannesi aldı. İki kardeş birbirlerine yakın ama ayrı evlerde büyüyorlardı. Birbirlerinden hiç kopmadılar. Okul çağları geldi ve önce Gürhan sonra ilhan okula başladılar.
İlhan 4. sınıfta okurken büyükbabası bir trafik kazasında öldü. Bu durum iki kardeş için maddi sıkıntıların daha da büyümesine neden oldu. Anneanne ve dedeleri zaten zor geçinen insanlardı. Büyükbabaları ölünce babaannelerinin geliri de azalmış oldu. Önceleri iki kardeş yaz tatillerinde çalışmaya başladılar, sonra ise okul zamanında bile çalışmak zorunda kaldılar. Yıllar bir bir geçti.
İlhan artık, çocuk yaştan itibaren olgunlaşmaya başlamış bir delikanlı olmuştu. Lise bitmiş, askerlik çağı gelmişti. Çok istediği üniversite eğitimini şu an alması mümkün değildi. O da hiç vakit kaybetmeden askere gitti. Döndüğünde içine girdiği yaşam mücadelesi ona çocukluk yıllarını bile arattı. Önce bir iş buldu. Meslek lisesi mezunuydu, elektrikli eşya tamircisi olan Ahmet ağabeyi İlhan’ı hemen işe aldı. Gürhan ise bir oto tamircisinde çalışıyordu. İlhan canla başla çalışıyor bir yandan para biriktirip, bir yandan da üniversite sınavına hazırlanıyordu. En büyük arzusu elektrik mühendisi olmaktı. Bir yıl süren yoğun çalışma sonunda arzusuna kavuştu. Üniversiteyi ve istediği bölümü kazandı. Artık gündüzleri okula gidiyor geceleri ve tatil zamanlarında ise Ahmet ağabeyinin işlerine yardımcı olup, okul masraflarını çıkarıyordu. Bu arada Gürhan evlenip, annelerinden onlara kalan eve yerleşmişti.
Babaları Kadir, İstanbul’a gittikten sonra bir süre zorluk çekmiş, daha sonra Yeşilçam’a adım atmayı başarmıştı. Figüranlıkla başlayıp, yardımcı rollere kadar ilerlemişti. Tiyatroya da bulaşmış, sahne tozu yutmuştu. Ama hiçbir zaman iyi para kazanamamış, ancak karnını doyurmuş, hayatını devam ettirmişti. Ailesiyle tüm bağlarını İstanbul’a kaçtığı gün itibariyle koparmıştı. Hiç arayıp sormamıştı. Ta ki, sağlığı bozulup işsiz kalıncaya kadar.
Babası İzmir’e geldiğinde İlhan üniversiteyi yeni bitirmişti. Gürhan ise orta halli yaşamında 3 yaşındaki oğlu ve karısıyla mutluydu. Onca yıl sonra Kadir’in para için çıkıp gelmesi hepsinin tadını kaçırdı. Karısının, babasının ölümünden haberdar olduğu halde gelmemiş, hiç vicdanı sızlamamış olan Kadir, şimdi parasız kalınca ortaya çıkmış, annesinin başına dert olmuştu. Yaşlı kadın ne yapacağını şaşırmıştı. Gürhan’ın oturduğu evde hakkı olduğunu söylüyor, hastalığını bahane ederek duygu sömürüsü yapıyordu. Yıllar sonra tek çocuğunu karşısında bulan kadıncağız, hem oğluna kavuşmanın mutluluğunu hem de onun hasta ve çaresiz olmasının acısını yaşıyordu. Torunlarının yaşadıklarını düşündükçe Kadir’den nefret ediyor ama onun hasta ve solgun haline de ana yüreği dayanmıyordu. Büyük üzüntü duyan yaşlı kadın sonunda bir karar verdi. Oturduğu evi, kocasının anılarıyla dolu evini oğluna vermeye ve kendisi de kocasından kalan emekli maaşı ile bir huzur evine gitmeye karar verdi. Bunu kabul etmeyen torunlarına ise kararının kesin olduğunu, kimsenin itirazını dinlemeyeceğini söyledi. Ve dediğini yaptı. Yüreğinde acıları ve son günlerinde yıllardır görmediği tek evladına bir kez daha annelik yapmanın huzuruyla yeni mekanına gitti.
İlhan ve Gürhan bu iş gerçekleşene kadar sessiz kaldılar. Babaanneleri huzur evine yerleştikten sonra babaları Kadir’in karşısına dikildiler. İçlerinde biriken ne varsa yüzüne kustular. Anneleri Zeynep’in yaşadıklarının, kendilerinin çektiklerinin ve Kadir’in kendi ailesine yaptıklarının hesabını sordular. Hiç mi utanmadığını, nasıl bir yüzsüzlükle buraya gelip, babaannelerini evinden ettiğini, nasıl bir vicdansız olduğunu sordular… Ama asla ona el kaldırmadılar. Hiçbir sözünü de dinlemeden yanından ayrıldılar.
Kadir evi acele bir şekilde sattı ve geldiği yere İstanbul’a geri döndü. Bir daha ondan haber almadı çocukları. Elinde ki parayla bir süre daha idare eden Kadir, sonunda alkolün ve hastalığının etkisiyle bu dünyadan kimsesiz bir şekilde ayrıldı.
İlhan ile Gürhan’ın babaanneleri de çektiği acıya daha fazla katlanamadı. Yaşlı kadın, kaldığı huzur evinde 5 ay sonra torunları yanındayken son nefesini verdi. İçinde huzurla ama acılarla dolu olarak bu dünyadan göçtü.
Gürhan çocuğu ve eşiyle yaşamına devam etti. İlhan’ın kendini toparlaması uzun sürdü. Anneannesinin şefkati, dedesinin sevgisi onu yalnız bırakmadı. Bir süre sonra iyi bir iş buldu ve çalışmaya başladı. Kendini işine verdi. Başarılı oldu. İki yıl sonra aldığı bir iş teklifini kabul edip İstanbul’a gitti. İstanbul… Babasını yiyip yutmuş bu şehir onu harcamayacak, başarıdan başarıya koşmasına yardım edecekti. İlhan babasından nefret etmişti. Onun yaptığı hiçbir hatayı yapmayacaktı. Yapmadı da. 2 yıl sonra evlendi. Kendi gibi aklı başında, işinde başarılı, yüreğini ve sevgisi kazanmış bir eşi vardı artık. Mutluydular. Bir erkek bir de kız çocukları oldu. İlhan dünyanın en iyi, en anlayışlı babalarından biri oldu. Onları sevgisi ve hoşgörüsü ile büyüttü. Karısına sadık, anlayışlı ve sevgi dolu bir eş oldu.
Şimdi 48 yaşındaydı ve bugün hayatı gözlerinin önünden bir film şeridi gibi akıyordu. Bir kez daha yüreği önce acıyla yandı, sonra da sahip olduğu güzel ailesinin mutluluğuyla huzur buldu. Evet, İlhan zoru başarmıştı. Yılmamış, güçlüklere göğüs germiş ve sonunda hak ettiği mutluluğu yakalamıştı. Ne mutlu bana, benim gibi olanlara dedi.


ŞADAN Hergüner

21. Ağustos. 2008
Silivri- İstanbul