Translate

30 Temmuz benim karındaşımın doğduğu gün. Cancağızım, dünyadaki en yakın parçam, kardeşim doğum günün kutlu olsun. Allah yüzünü hep güldürsün. Bu yaşın sana güzel bir değişimi hediye etti. Umarım çok güzel gelişir.

Günceciğim sana daha önce yazmıştım, kardeşimin ben istediğim için bu dünyaya teşrif ettiğini. İyi ki istemişim. İnsanın bir kardeşi olması güzel…  Düşünsene fiziksel ve kişilik olarak aynı özelliklere sahip olduğumuz tek şey kardeş. Yani aslında en yakın bağ kardeşle olan bağ. DNA’ lar bile aynı özellikleri taşıyor.
Şimdi onun doğduğu günü hatırlıyorum gerçi ben de küçüktüm ama bu olay beynime kazınmış durumda. Mersin, Ataş Rafinerisinde çalışıyordu babam. Kocaman bir sitede lojmanlarda oturuyorduk. Site içinde hastane de vardı. Annem babamla gece doğum için hastaneye gitmiş. Evde anneannem, teyzem ve kuzenim var. Sabah uyandım, annem yok evde korktum tabi. Anneannem ve teyzem bana kardeşimin doğduğunu ve hastanede olduklarını söylediler. O kadar büyük bir merak ve istekle
beklemiştim ki kardeşimi daha fazla dayanamadım.

Çok uslu, annesiz hiçbir yere gitmeyen bir çocuk olduğum halde evden fırladım dışarı. Hastaneye gittim. Bizim bloğa yakındı. Dışarıdan bakmaya başladım. Babamın arabasını gördüm ve içine binip oturdum. O sırada hemşirelerden birisi camdan beni görmüş. Her zaman annemle beraber hastaneye giderdik, beni tanıyor ve seviyorlardı. Koşarak yanıma geldi, “kardeşin doğdu sonunda gel sana göstereyim onu” dedi. Körün istediği bir göz, Allah verdi iki göz. Hemen gittim hemşire ablayla hastaneye. Koridorda ilerlerken kapısı aralık olan bir odanın önünden geçiyorduk ki içeride annem ve babamı gördüm. Annem hasta yatağında, babam başucundaydı. Onlar da beni fark edip şaşırmışlar. Bu çocuk tek başına ne arıyor buralarda diye.

Neyse hemşire beni camlı bir bölmede, özel yataklarda yatan birkaç bebeğin olduğu yere götürdü. Bir tanesini gösterip “işte senin kardeşin o” dedi. İçim nasıl ısındı o tombiş kardeşe anlatamam. 4 kilo civarında doğmuş. Sonra annemin yanına götürdü beni. Onlara evden nasıl kaçtığımı ve bana kızmamalarını söyleyip, özür diledim. Tabi kızmadılar.

İşte benim canımın diğer yarısıyla ilk karşılaşmam böyle oldu. Kardeşim gelirken bana bir de hediye getirmişti. Evde babam bana bir melodika verdi. “Kardeşinin sana hediyesi” dedi. Pek beğendim. Nasıl mutlu oldum anlatamam. Ama benim güzel kardeşim 2-3 yaşlarına geldiğinde, getirdiği melodikayı balkondan aşağı atarak icabına bakıverdi, bu da ayrı bir konu.


İnsanın bir kardeşinin olması gerçekten çok güzel bir şey!  Allah beni kardeşimin gerisine bırakmasın inşallah.

Şadan Hergüner

FIRIN – CAFE TARZI BİZE CUK OTURDU

Tematik Cafe kavramından sonra hızla yaygınlaşan farklı bir kavram var dünyada. Fırın cafe de diyebileceğimiz bir tarz bu… Aslına bakarsanız Türk insanı için çok uygun olan bir tasarımdan bahsediyorum. Mis gibi kokan ekmeklerin, hamur işlerinin pişirildiği ve cafe tarzında bir mekânda satıldığı yeni işletmeler.

Dünyaca tanınan markalar franchising sistemiyle Türkiye’de kendini göstermeye başladı. İstanbul’da ünlü yabancı işletmelerin isim haklarını almış mekânlar açıldı bile. Fakat isim hakkı bedelleri oldukça yüksek. O nedenle bu farklı konsepti kendi adınızla oluşturmak ve markalaşmak çok daha akıllıca bir iş. İsim hakkına ödeyeceğiniz paralarla kendi markanıza yatırım yaparsınız. 
Dediğim gibi bizim milletimiz ekmek ve hamur işi ürünlere pek bir düşkün olduğundan riski de
düşük bir seçenek.

Tamamen sizin yaratıcılığınıza kalmış bir fırın – cafe, doğru yerde konumlanır ve leziz lezzetler sunarsa neden çok kazandırmasın? Burada amaç görsel zenginliğe ulaşmış, bambaşka tasarımlarla hazırlanmış özel yapım ekmek ve hamur işi türevlerinin bir cafe ortamında satılması. Siparişleriniz hazırlanırken siz de bir kahve ya da çay eşliğinde masanızda oturup tadımlık bir şeyler atıştırıyorsunuz.

Bu tarzı kendi ülkemiz lezzetlerine uyarlamak, son derece kolay. Üstelik ülkemizde unlu mamuller üretip satan fırınlar da mekanlarının bir köşelerine cafe yapıyorlar zaten. Şimdi yapılacak şeyse kocaman bir cafe içinde fırın faaliyetinin görünür şekilde olması. İstanbul’da Komşu Fırın markası ise yıllardır bu tarzda mekânlar açıyor. Başka markalarda mevcut.


Türkiye için uygun bir tarz olduğundan dünyada yaygınlaşan fırın – cafe’lerin bizde de artacağını düşünüyorum. Göz zevkimize hitap eden o eşsiz lezzetleri, çok sık olmasa da arada bir hoş bir ambiyans içinde alabilmeliyiz diyorum.   

Şadan HERGÜNER

İNSAN OLMAK ZORDUR

“Dünyayı daha iyi bir yer yapmaya çalışmayan insan, insan değildir.” Dün akşam izlediğim bir sinema filminde duydum bu sözü. Çok beğendim. Tam benim düşüncelerimi, inancımı anlatan bir cümle.

İnsanlığın var oluşundan beri bir kavga, hırs ve iktidar olma derdi yaşanmış ne yazık ki! Hep kuyu kazma, yok etme, ben sahip olayım oburluğu var olmuş. İlk topluluklarda da şiddet var. Özellikle

kadınlar çok kötü davranışlara maruz kalmışlar. Kilise dâhil olmak üzere Hıristiyanlık tarihinde kadına kötü davranma mevcut. Sonra aynı şey Araplarda ve Müslümanlarda da olmuş. Dinler, din dışılıkla dolunca, yozlaşınca bundan nasibini en çok kadınlar ve yoksullar almış. Yani insanlık tarihi kötü insan modeliyle dolu…

İnsan iyilik ve kötülük eğilimleri ile yaratılmış. Meleğimiz de şeytanımız da içimizde mevcut. Bizim yapmamız gereken iyilik eğilimlerimizi artırmak, kendimizi, toplumumuzu, ülkemizi ve dünyamızı daha iyi ve yaşanılır hale getirmek. Kötülüğe bile iyilikle cevap verip, örnek oluşturmak.

Aşırı hırslarımıza gem vurmak, vicdan sahibi olmak, üretken ve paylaşımcı olmak… Yere düşen birini görünce ona tekme atmak yerine onu ayağa kaldırmak. Soyup, yağmalamak, yolsuzluklar yapmak, haksız kazanç sağlamak, güçsüze güç kullanmak, sadece kendini düşünmek gibi eylemlere karşı durmak! İşte insan olmak bunların tümüdür. İradeni ve aklını adilce, mantıklı olarak kullanmaktır. Dürüst olmak, yalan ve iki yüzlülükten kaçmak demektir. Ezilenin, hor görülenin, güçsüzün ardında durabilmektir. Güçlünün ve zenginin eteği yamacına sığınmak değildir.


Uzun sözün özü şudur ki, insan olmak hiç kolay değildir. Bir dolu sınava tabi tutuluyoruz. Kötülük eğilimlerimizi yok etmemiz ve temiz ahlaklı, dürüst insan olmamız gerekiyor. Zor iş doğrusu. Ama tabi bu şekilde olduğuna inanırsan zor! Yoksa dünyanın dört bir yanı insan değil,  insancık kaynıyor zaten.


Şadan HERGÜNER

GÜNCEM : SONUNDA BAYRAMI DA GÖRDÜK

GÜNCEM : SONUNDA BAYRAMI DA GÖRDÜK: Evimin Balkonundan bir görüntü. Zorlu geçen Ramazan ayından sonra bugün bayramı yaşıyoruz . Çok şükür 40 günlük aradan sonra evime de...

ACI DOLU BİR RAMAZAN BİTİYOR

Zaman su gibi aktı ve Ramazan ayını yolcu etmeye 4 gün kaldı. Hatırladığım en kanlı ve vahşeti bol bir ramazan ayı geçirdi ülkemiz. Manevi anlamına hiç de uymayan bir ay oldu. Ne acı değil mi? Oysa paylaşmaların,ihtiyaç sahiplerine onları incitmeden yardım etmenin, dualar etmenin, güzellikler dilemenin ayıdır. Dargınların barışması, nefretlerin
sonlandırılması, kinlerin bitmesi,  affetmelerin bol olması gereken bir ayda bolca nefret kusuldu, kan döküldü bir de çokça gereksiz iftarlar verildi. Göstermek amaçlı iftarlar. Bir elin verdiğini diğer elin görmemesi gerekirken…Milyarlar aktı bu iftarlara. Onca yardıma muhtaç insan dururken, ihtiyacı olmayanlara verildi bu büyük iftarlar. Ramazan çadırlarını kastetmiyorum tabi.

Günümüz şartlarında sanki her şey anlamını yitirmiş gibi geliyor bana. Özellikle manevi değerler anlam kaybetti. Herkeste bir hırs, bir üstünlük kurma, hükmetme sevdası almış başını gidiyor. Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın deniyor.


Peki, bu nereye kadar gider? UNUTMAMAK LAZIM HER ŞEYİN BİR BAŞI BİR DE SONU VARDIR. 

Hiçbir şey tek düze olarak devam etmez. Çünkü Allah böyle yaratmış. İnişler, çıkışlar, başlangıçlar ve sonlar… Bunlar, yaşamın kendisini oluşturur. Tarih bu örneklerle doludur. Umarım en kısa zamanda huzuru daha fazla olacak bir sürece gireriz. Biraz nefes alabilecek bir sürece. Çünkü hepimizin tahammül gücü artık sona geldi. Allah geleceğimizi ve sonumuzu hayır etsin. 


Şadan HERGÜNER
 
Gezergen Tasarım by Gezergen Blog