Ülke ve millet olarak zor bir süreç yaşıyoruz. Alım gücümüz kalmadı. İşsizlik aldı başını gidiyor. İnsanlar sokaklarda aç, yersiz yurtsuz dolaşıyor. Gittikçe fakirleşiyoruz. Yeni iş imkanları yok. İş yerleri kapanıyor. Hırsızlıklar çoğaldı, çalıp çırpmalar, hile hurdalar, yolunu bulup haksız kazanmalar son hız devam. Ülkenin her yerinde kargaşa, kavga, terör, direniş ve hak arama savaşları var. Verilen haklar alınıyor, “Al sana bu kadar yeter, istemezsen başkası buna da razı” deniliyor.

Olan namusuyla, alın teriyle, hakkıyla yaşamak isteyen insanlara oluyor. Onlar çalmadan, kimseye zarar vermeden, onuruyla çalışmak ve yaşamak istiyor. Onlara zaten aileden büyük miraslar kalmamış, emekleriyle bir şeyler kazanmışlar. Ya okumuşlar ya da alaylı olarak meslek sahibi olmuşlar. Çalışmış, çabalamışlar. Peki, şimdi ne oluyor? Çoğu işsiz, ya da iş yerini kapamış, elinde avucunda olanı kaybediyor. Aileler dağılıyor, canlar acıyor, çocuklar ağlıyor.

Sokaklar, caddeler ar namus bilmez insanlarla dolup taşıyor. Kadın ve çocuk tüccarları, her sektörün mafyası, cinsel sapıklar etrafta cirit atıyor. İnsanlar kime güveneceğini şaşırmış durumda.

İşte Türkiye’nin hali! Bazı kesimler ne kadar görmezden gelse de vaziyet bu…
Ve her ne kadar başka olaylarla gündem değiştirilse de Türkiye gerçeği bu…

Benim üzüldüğüm konu çoğumuzun içinde olduğu vurdumduymazlık. Sanki bunlar bizim başımıza gelemezmiş gibi umurumuzda değil. Yardımlaşmayı unuttuk. El uzatmayı unuttuk. Yere düşeni kaldırmayı unuttuk. Hatta üzerine basmaya başladık. “Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” sözünü düstur ettik.

Biz böyle değildik. Artık silkinip, kendimize gelme zamanı. Bizi bu hale getiren her güce, her zihniyete ve her niyete “HAYIR” deme zamanı. Lütfen gücü yetenler, yetmeyenlere sahip çıksın. Lütfen parası olanlar, olmayanlara yardım etsin. Lütfen bilgisi olanlar, bilmeyenlere öğretsin. Aslımıza dönelim. Yardımlaşmaya olan inancımızı güçlendirelim. Biz istersek ailemizi, çevremizi hatta ülkemizi yeniden refaha çıkarabiliriz. Bu güç damarlarımızdaki asil kanda mevcuttur. O halde niye hala duruyoruz?


Şadan HERGÜNER